Gece yarısı, Tokyo’nun neon ışıklı sokaklarında, bir anime fuarının kalabalığında kayboldum. Kızıl saçlı bir cosplayer, Sailor Moon’un ikonik mavi elbisesini giymiş, bana göz kırptı. Adı Miko’ydu, ama o gece bir fanteziydi – 3D renderlanmış bir rüya gibi, pürüzsüz ve hiper-gerçek. Gözleri, parlak mavi lenslerle anime karakteri gibi parlıyordu. “Gel, seninle özel bir panel yapalım,” diye fısıldadı, elimi tutup karanlık bir otele sürükledi. Odaya girer girmez, kostümünü yavaşça sıyırdı. Beyaz teni, LED ışıklar altında parlıyordu; göğüsleri, anime tarzı abartılı ve davetkar. Ben de Naruto’nun turuncu kıyafetini çıkardım, sertleşen aletim havada dikiliyordu. Miko diz çöktü, dudaklarını etrafına sardı – ıslak, sıcak bir emişle. “Daha derin,” diye inledi, boğazına kadar aldı.
Ben saçlarını kavradım, ritmi hızlandırdım; tükürükler çenesine damlıyordu, 3D animasyon gibi akıcı ve detaylı. Yatağa uzandık, o üstüme bindi. Cosplay eteği sıyrılmış, amı ıslak ve hazır. İçine girdim, sertçe pompaladım; göğüsleri zıplıyordu, inlemeleri odada yankılanıyordu. “Fuck me like in the hentai!” diye haykırdı, tırnaklarını sırtıma geçirdi. Pozisyon değiştirdik – doggy style, anala geçtik. Arka deliği dar ve sıkıydı; yağlayıp yavaşça girdim, o zevkle kıvrandı. Hızlandıkça, oda sarsıldı; orgazmı geldiğinde, sıvıları bacaklarından aktı. Sonunda, yüzüne boşaldım – sıcak, yapışkan jetler, anime sahneleri gibi. Nefes nefese yattık, cosplay parçaları etrafa saçılmış. “Bir dahaki fuarda yine,” dedi gülerek. Ama biliyordum, bu 3D porno fantezisi, sonsuza dek aklımda kalacaktı.